Türkiye yeni termik santral projelerini yavaşlatsa da, kısa vadede kömürü terk etmeyi planlamıyor. Uzmanlara göre bu, uzun vadeli iklim hedefleriyle çelişiyor. BBC Türkçe 30 Kasım’da başlayacak COP28 iklim zirvesi öncesinde Türkiye’nin kömürle çalışan termik santrallerini terk edip, yenilebilir enerjiye daha iddialı bir geçiş yapmamasının sebeplerini araştırdı.
Havacılık mühendisi Theodore Wright, 1936’da uçak üretiminin maliyeti üzerinde çalışırken, sanayileşmeye damga vuran bir gözlem yaptı.
Üretim iki katına çıktıkça, maliyetin yüzde 20 azalması formülü Wright Yasası olarak anılıyor.
Wright Yasası bugün hemen her yerde. Bu yasayı izleyen yenilenebilir enerji teknolojisi maliyetleri, on yıllardır düşüyor.
Enerji alanına damga vuran bir Oxford Üniversitesi araştırmasıysa fosil yakıtların Wright Yasasına uymadığının altını çizmişti.
Fosil yakıtlardan enerji üretmenin maliyeti yaklaşık bir asırdır değişmiyor. Bu da yenilenebilir enerjiye geçişin ‘daha maliyetli’ olduğu tezini çürütüyor. Bunun iklim ve enerji politikaları üzerinde önemli etkileri oluyor.
Dünya genelinde birçok ülke net sıfır taahhütlerinin yanında fosil yakıtlardan çıkış tarihlerini açıkladı ve yenilenebilir enerjiye geçiş hiç olmadığı kadar hızlı arttı.
Ancak Birleşmiş Milletler (BM) tahminleri bugün Paris Anlaşması’nın öngördüğü 1,5 derece hedefinden epey uzakta, 3 derece ısınma yolunda olduğumuzu söylüyor.
Bunun bir sebebi de fosil yakıtların istenen hızda terk edilmemesi. Dünya genelinde en hızlı bırakılması gereken fosil yakıt olan kömür, hala en büyük enerji kaynağı.
Türkiye bu konuda bir istisna değil. 2022’de Türkiye’de üretilen elektriğin yüzde 35’i termik santrallerden sağlandı.
2053’te net sıfır hale gelmeyi hedeflediğini açıklamış olsa da Türkiye yeni kömürlü termik santrallerin geliştirilmesi konusunda Avrupa’daki tek istisna oldu.
İklim ve enerji alanında çalışan Ember’ın analizine göre Türkiye 2023’te Avrupa’da termik santral kapasitesi artan tek ülkeydi.
2000 yılında Almanya’nın kömürden enerji üretimi Türkiye’nin altı katıydı. Şimdiyse Türkiye bu alanda Almanya’yı geçti.
Kömürü azaltmaya devam eden Almanya, 2030’a kadar tüm termik santrallerini kapatacağını açıkladı.
Türkiye 2023’te geliştirilmekte olan kömürlü termik santral projelerinin kapasitesi açısından Çin ve Hindistan’ın ardından üçüncü sırada yer aldı.
‘Türkiye’nin kömür kapasitesi tepe noktayı gördü’
Ancak iklim krizinin etkileri şiddetlendikçe, kömür endüstrisi üzerindeki baskı da artıyor. İklim hedefleri çok sayıda uluslararası banka ve finansman kuruluşu için bağlayıcı hale geldi.
Bu, dünya genelinde kömür projelerine fon bulmayı bir süredir zorlaştırıyor. İklim krizi kampanya grubu 350 org’un yaptığı analize göre Türkiye’den 17 özel bankanın 10’u kömür yatırımları yapmayacaklarını tahhüt etti.
Devam eden finansman zorluğunun katkısıyla Türkiye’de kömürlü santrallerin büyümesinin 2018’den bu yana yavaşladığı görülüyor.
Dünya çapında enerji projelerini takip eden Global Energy Monitor’a göre 2013 ve 2018 arasında Türkiye’de işletilen kömürlü santral kapasitesi yüzde 50 artarak 18,8 GW’a çıktı. 2018’den bu yana, kömür gücündeki artış hızı önemli ölçüde yavaşladı ve 2022’de 20,8 GW’a ulaştı.
Türkiye’de kömür kapasitesinin, bekleyen planlara rağmen, “tepe noktayı gördüğü” tahmin ediliyor.
Ancak Türkiye, kısa vadede kömür başta olmak üzere fosil yakıtları terk etmeyi planlamıyor.
‘Tazminat ödenmesi durumunda bazı kömür santralleri kapanmayı değerlendirebilir’
Türkiye’nin bu yılın başında “2053 net sıfır emisyon hedefi çerçevesinde” yayımladığı Ulusal Enerji Planı’nda “mevcut kömür santrallerinin piyasadaki rekabet kurallarına göre teknik ve ekonomik ömrünü tamamlayana kadar üretimlerine devam etmesi” öngörülüyor.
Ancak uzmanlara göre bu plan, ülkenin uzun vadeli iklim hedefleriyle çelişiyor.
Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nde (İPM) İklim Çalışmaları Koordinatörü Ümit Şahin, fosil yakıtların payını koruduğu bir sistem öngörülmesinin 2053 net sıfır hedefiyle uyumlu olmadığını söylüyor.
Peki Türkiye kömür santrallerini neden kapatmıyor?
BBC Türkçe‘nin sorularını yanıtlayan Ember Türkiye, Ukrayna ve Batı Balkanlar Bölge Lideri Ufuk Alparslan, santrallerin kapatılması için “ya kar edememeye başlayacaklar ve sistemden kendi kendilerine çıkmak durumunda kalacaklar; ya da devlet bu santralleri kapatmaya zorlayacak” diyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Kar edememeleri, her yıl daha fazla yenilenebilir enerji santralinin devreye alınmasıyla ve emisyon ticareti sisteminde karbonun gerçek maliyetinin santrallere ödetilmesiyle -özellikle yüksek maliyetli ithal fosil yakıtlı santrallerde- kendiliğinden gerçekleşebilir.
“Lisansı olan bir santrali kapatmak isterseniz, ilgili santrale tazminat ödemeniz gerekir. Kömürden çıkan ülkelerin büyük kısmında da bu şekilde gerçekleşti.
“Türkiye’de elektrik üretim lisansının süresi 2050 yılının sonrasına dek uzanan termik santraller var. Devlet bu santrallere kendi cebinden tazminat ödemek istemiyor. Tazminat ödenmesi durumunda bazı kömür santrallerinin kapanmayı değerlendirebileceğini tahmin ediyorum.”
Türkiye’nin yenilenebilir enerji kapasitesi ne durumda, ‘kesintili-kesintisiz’ ayrımı ne anlama geliyor?
2035 yılına kadar olan dönemi kapsayan Ulusal Enerji Planı, önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin enerji üretimini artırırken, özellikle güneş ve rüzgar enerjisi kapasitesinde yükseliş taahhüt ediyor.
Türkiye’nin 2020’de toplam 95,9 GW olan elektrik kurulu gücünün 2035 yılında 189,7 GW’a yükselmesi bekleniyor. Bunda yenilenebilir enerji kaynaklarının payının da yüzde 52’den yüzde 64,7’ye çıkacağı belirtiliyor.
Elektrik üretiminde ise 2035 yılına kadar kesintili yenilenebilir enerjinin payının yüzde 34,2’ye, yenilenebilir enerji kaynaklarının yüzde 54,7’ye yükselmesi öngörülüyor.
Elektrik üretiminde yakıta bağımlı olmayan güneş ve rüzgar gibi yenilenebilir enerji sistemleri, güneşsiz ya da rüzgarsız dönemlerde elektrik üretemiyor, bu yüzden de kesintili-kesintisiz ayrımı yapılıyor.
Elektrik tüketiminin anında karşılanması gerektiği için elektrik üretimindeki ani düşüşler ve artışlar bir başka santral ile dengeleniyor. Bunun da tam kapsamlı bir geçişin önünde engel olduğu iddia ediliyor.
Ancak enerji uzmanları gittikçe ucuzlayan ve gelişen depolama teknolojilerine, enerji talebi yönetimine ve akıllı şebeke uygulamalarına işaret ederek bu argümanın hızla çürütüldüğünü söylüyor.
Ember gibi düşünce kuruluşları Türkiye’de yenilenebilir enerji üretimindeki istikrarlı artışın rüzgar enerjisi öncülüğünde devam ettiğini, Türkiye’nin üretimdeki yaklaşık yüzde 11’lik rüzgar payı ile G20 ülkelerinden önde yer aldığını tespit ediyor.
Ancak Türkiye’nin güneş enerjisi payı açısından, Polonya ve Ukrayna gibi potansiyeli çok daha düşük olan ülkelerle benzer seviyede olduğuna ve burada beklenenin altında performans gösterdiğine de dikkat çekiliyor.
Rüzgar ve güneşin dışındaki yenilenebilir enerji kaynakları için kurulu güç hedefleri, hidroelektrikte 35,1 GW, jeotermal ve biyokütlede ise 5,1 GW diye sıralanıyor.
Türkiye’nin elektrik kurulu gücünde, inşaatı devam eden Akkuyu Nükleer Güç Santrali’ne ilave olarak, yeni nükleer enerji santrallerine de ihtiyaç duyulduğu aktarılıyor.
2035 yılına kadar sistemdeki toplam nükleer enerji santrali kurulu gücünün 7,2 GW’a ulaşması hedefleniyor.
Türkiye neden güneş ve rüzgar enerji kapasitesini tam olarak kullanmıyor?
Türkiye’nin geçen yıl düzenlenen COP27 iklim zirvesinde açıkladığı iklim hedefine bakıldığında, 2020’de 524 milyon ton olan sera gazı emisyonlarının 2030’a kadar yüzde 32 artışla 693 milyon tona çıkacağı, ancak 2038 yılından sonra düşüşe geçeceği görülüyor.
İklim politikalarını takip eden sivil toplum ve düşünce kuruluşları, 2053 net sıfır sera gazı emisyonu hedefine ulaşmak için yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişin hızlanması gerektiğini vurguluyor.
BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Fosil Yakıtların Ötesi (Beyond Fossil Fuels) Kampanyacısı Duygu Kutluay, Türkiye’nin son yıllarda rüzgar ve güneş gelişimine hız vererek dünyada önemli bir konuma geldiğini, ancak fosil yakıtlardan çıkış iradesi olmamasının yenilenebilir enerjiye dayalı bir ekonomiye geçişi zor duruma soktuğunu söylüyor.
Kutluay, “Etrafımıza baktığımızda hala çatılarımız boş. Yerinde üretimin faydalarından halkın geniş kesimlerinin yararlanabilmesi için olanak sağlayan kooperatif modelinin örnekleri hayata geçmekte zorlanıyor. Mevzuatta, finansmanda ve bürokraside öngörülemezlik küçük yatırımcıyı zor durumda bırakmaya devam ediyor” diyor.
Yeni binaların güneş enerjisine uygun inşa edilmesi, kamu binaları ve işyerlerinin çatısına güneş paneli zorunluluğu gelmesi, belediyelerin yenilenebilir enerji projelerindeki izin süreçlerinin kolaylaştırılması gibi atılabilecek adımlara dikkat çeken Kutluay, yenilenebilir enerjinin esnekliğinden de söz ediyor.
“Tarım Güneş Enerjisi Santrali (GES) sistemleri, doğal yaşam koridorları ile uyumlu kurulumlar, yüzer GES’ler dünyada giderek daha fazla örneklerini gördüğümüz sistemler. Ayrıca bu sistemlerin ekosistemlere destek olabileceklerini de görüyoruz” diyen Kutlay şöyle devam ediyor:
“Tarım GES uygulamalarının verimi artırdığı ürünler veya yüzer GES uygulamalarının buharlaşmanın önüne geçmesiyle hem su kaynaklarını koruması hem de bir sera gazı olan su buharının atmosfere karışmasının önüne geçmesi gibi faydalar var.”
Kutlay aynı zamanda Türkiye’de sadece açık madencilik yapılan kömür sahalarının güneş panelleri ile donatılmasının yaklaşık 7 milyon hanenin yıllık elektrik ihtiyacını karşılayabileceğini söylüyor.
BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Ember Elektrik ve İklim Veri Analisti Ufuk Alparslan ise Türkiye’nin güneş enerjisinde kapasite artışına giderken çatı üstü ve yüzer güneş santrallerinin önünü açmak için herhangi bir politikası olmadığına dikkat çekiyor.
Yenilenebilir enerjiye geçiş ekonomiyi nasıl etkiler?
Uzmanlar, kullandığı fosil yakıtların yüzde 78’ini ithal eden Türkiye’nin yenilenebilir enerjiye geçişten ekonomik olarak da faydalanacağını ve enerjide küresel krizlere karşı daha dirençli hale geleceğini söylüyor.
COP28 iklim zirvesi yaklaşırken Türkiye’nin sunması gereken güncel emisyon hedefi ile ilgili sivil toplum kuruluşlarının taleplerini paylaşmak amacıyla hazırlanan Birbucukderece.com adlı web sitesi, Türkiye’nin 2021’den bu yana kömür, doğal gaz ve petrolden oluşan fosil yakıt ithalatı için harcadığı parayı takip ediyor.
Buna göre geçtiğimiz iki yılda harcanan 176 milyar dolar yeşil çözümler için harcansaydı, yaklaşık 6 milyon çatı tipi güneş paneli, 55 bin güneş enerjisi santrali, 9 bin rüzgar türbini ve 5 milyon ısı pompasına sahip olabilirdik.
Öte yandan Ember’in Mayıs 2022’de yayımladığı bir rapor, 2021 yılında elektriğinin neredeyse üçte birini doğalgazdan üreten Türkiye’nin rüzgar ve güneş enerjisinden elektrik üretimiyle 12 ayda 7 milyar dolarlık fosil yakıt ithalatını önlediğini tespit etti. Çalışmada gaz fiyatlarının sabit kalması durumunda her ay yaklaşık 700 milyon dolar tasarruf edilebileceği hesaplandı.
Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği’nin (SEFİA) Aralık 2022’de yayımladığı bir rapor ise güneş ve rüzgardan daha fazla elektrik üretilmesi halinde, tüketici enflasyonunun 7 puan düşebileceğini tespit etti.